Ercan Bey Merhaba, Kafekültür'den ikinci kitabınız "Köşegenler" yeni çıktı. Tebrik ediyoruz. Hayatı birbirine bağlayan köşeleri, size bu kitabı yazdıran köşegenleri biraz açar mısınız?
Geometrideki gibi, birbirinden ayrı bakışımlı köşelerin birbirlerinin varlığına zorunlu oluşları gibi, ayni toplumsal yapı içerisinde yer alan insanların da; bir arada, barış içinde yaşayabilmesinin koşulu, farklılıkları yok saymak değil; bu farklılıkları toplumun ya da ulusun genliğine uyumlaştırılmasıdır.
Yaratılışımızın, eğitimimizin, deneyimlerimizin, amaçlarımızın vb ,bizi yerleştirdiği “köşelerimizden” çıkıp, farklılıklarına karşın, diğer türdeşlerimizle yaratıcı ilişkileri (köşegenleri) uzatabildiğimiz ölçüde insanlaşabiliriz.
Bu bakış açısı, bir toplumun iç barışının, refahının ; hatta uygarlaşmasının da kaldıracıdır.
Kitabın ilk bölümü Köşeli Yazılar’ınızdan oluşuyor. Çocukluğunuzdan, ailenizden, memleket hallerinden söz ediyorsunuz. Bugün bir köşe başında durum, geçmişe bakmak ve bunu kaleme almak nasıl bir his?
Bizi kuşatan zaman ve madde sürekli değişim içindedir. Bir biyolojik varlık olarak bizler de; doğuyor, büyüyor ve sonra ölüyoruz. Küçükken her şey kendimiz kadardı. Büyüdükçe, öğrendikçe ufkumuz genişledi. Düşünüp yargılama aşamasına ulaştık. Öğrenciliğimden meslek edinmeye, oradan da akademik kişiliğe ulaştığımda; yani belli bir olgunluğa erişince; ister istemez, anılara dönüp kendimle hesaplaştığım oluyor. “Köşeli yazılar”, bu hesaplaşma sırasında, olabildiğince objektif olmaya gayret edişimin bir yansımasıdır.
Çocukluğunuzun kırsalda geçtiğini, doğaya, hayvanlara ve bitkilere yakın olduğunuzu anlıyoruz yazılarınızı okuyunca. Bugün binalara kapanmış, sokaktan ve sokağın getirdiği sosyallik ve bilgelikten uzak kalan çocuklar adına ne hissediyorsunuz?
Ben, Urla’nın doğası içinde yaşamış, tarihin ilk doğa bilimcisi Klazomania’lı Anaksagoras gibi, ayni doğanın ve iklimin bir ürünü; bir doğa bilimcisiyim. Çocukluğum ve ilk gençliğim doğa içinde ve çalışarak geçti. Eğitimim ve mesleksel yaşamım kent ortamında geçti; geçiyor. İster istemez, modern yaşam koşulları, hepimizi beton kentlere tutsak ediyor. Bu kaçınılmaz gibi görünüyor. Ancak, bilim ve teknolojimiz, bizleri bu beton kuşatılmışlıktan koruyabilir; daha yeşil habitatlara kavuşturabilir. Kent mimarisi çok katlı apartman bahçeleri uygulamalarını yaygınlaştırabilir. Hatta kent tarımcılığının örnek uygulamaları bize ve yeni kuşaklara umut verebilir. Son yıllarda bunun örneklerini görmekteyiz…
Corona günlerini de kaleme almışsınız kitabınızda. Nasıl bir süreçti bu sizin için?
Yaşım ve sosyal konumum tek başıma yaşamamı dayatıyordu.
Aşılandım, ulusal düzeydeki yasaklara ve önerilere uydum. Dış çevremi evimin bahçesiyle sınırlandırdım. Okumaya ve yazmaya daha çok zaman ayırdım. Bunun sonucu olarak da “Sıralı Zaman Öyküleri” kitabımı tamamladım. Bununla da yetinmeyip, “Köşegenler” projemin içeriğine yönelik okumalara başladım. Bugün bile, Urla Atatürkçü Düşünce Derneği olarak uygulayageldiğimiz “Kültür Perşembeleri” programının projelendirmesini yapmıştım.
Bu arada yemek kültürümü geliştirmeye çalışmış, bir çok özgün yemek tariflerimi uygulamaya koymuştum; hala o zamandan kalan ; yaşa ve olanaklara göre düzenlenmiş yemek listemi uygulanmaktayım..
Evrime dair ayırdığınız bir bölüm var kitabınızda. Evrimsel çeşitlilikten ve evrimin stratejisinden söz ediyorsunuz? Evrimi öğrenmek neden önemli?
Genetik okumuş ve okutmuş bir bilim insanı olarak, evrimi yadsımam, akademik varlığımı yadsımam anlamına gelir. “Siyasal İslam” dünya görüşünün egemen olduğu modern Türkiye’de, evrimi reddeden bir eğitim sistemi yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu dönüşümün ardında “kökten dinci” bir dayatma görülmektedir. Bu görüş,” yaratılışçı” bir gericiliği(inanışı) dayatmaktadır.
Evrimi öğretmek ve öğrenmek, gerçekliği ispatlanmış bir bilimsel yaklaşımı egemen kılmaktır. Böylece, yaratılışçıların maskesini düşürmek, gerici siyasi ve toplumsal girişimleri geri püskürtmek; Mustafa Kemal’in dediği gibi, yaşamda en gerçek yol göstericinin bilim olduğunu yerleştirmektir.
Toplumdan siyasete, tarihten bilime kadar pek çok konuya değinmişsiniz yazılarınızda. Hem bilgilendiren hem düşündüren yazılar. Köşegenler’den önce bir de Sıralı Zaman Öyküleri var Kafekültür’den çıkan. Yeni projeleriniz var mı?
Şu anda, antik dönemden günümüze dek Ege sahillerinde yaşamış deniz emekçilerinin yaşamına yönelik şiirsel bir destan üzerinde çalışmaktayım. Umarım ki, bu yapıtım 85. yaşıma bir armağan olabilecektir.
Comments