Prof. Dr. Fehmi Narter bir tıp insanı. Yakın bir zamanda, hanidir biriktirdiği şiirleri ve edebi yazarlığını iki kitapta topladı: FENA (Şiir), SEKİZ (Tıp Polisiye) Okurlarınca ve çevresinde sürpriz olarak karşılandığını gözlemlediğimiz bu beklenmedik çıkışlar sonrasında kendisine sorular sorup bir söyleşi yapmanın zamanı geldi çattı.
Sevgili Fehmi Narter, “SEKİZ" yayımlandı ikinci ve en son olarak. Bu sanıyorum ki ilk söyleşimiz kamuoyu önünde. İlk iki kitabını nasıl değerlendiriyorsun, duygular, yaşamındaki yerleri (yer bulabildiler mi) ve hayat nasıl devam ediyor?
Sevgili Halil, mesleki alanım dışında ilk defa hazırladığım, yakın bir zamanda beraber hayata geçirdiğimiz bu çalışmalar çevremde ilgi ve takdirle karşılandı. Sürpriz olarak nitelendirildi, insanlar mesleki alanımda ürettiğim iki kitap ve çok sayıda bilimsel yazıyı biliyorlardı. Bunları ise şapkadan yeni tavşan çıkarmak olarak değerlendirdiler. Eğitim aldığım ve hocalık seviyesine kadar çıktığım bu profesyonel meşru alanım dışında ‘gayri meşru’ diye niteleyebileceğim tamamen amatörce ve eğitimsiz olarak uğraştığım bir alan. Bir tür hobi. Bu yüzden insanların değerlendirmeleri benim için çok önemli, doğru ve iyi bir iş yapabilmek için onların geri beslemelerine çok önem veriyorum. Ben tüm insanların kendi yaşamlarında anlama ve üretme odaklı olmaları gerekliliğine inanıyorum. Bu her şey için geçerli, bir ürün, bir hizmet gibi üretilen tüm şeylere böyle bakmak gerekir. Ne yenilik getirdik, nasıl daha iyi olabilir gibi. Bu iki çalışma benim yaşamımda ne üretebilirim, nasıl sunabilirim diye kafa yorduğum dönemlerde ortaya çıktı. Her ne kadar bir bilim insanı olsam da eksik kısmımın sanat olduğunu ve bana uygun güzel sanatın ise şiir ve edebiyat olduğunu söyleyebilirim.
İlk kitabın FENA bence şair ve şiir kitabı adı ilişkileri tarihinde en ilginç ve iyi örneklerinden. Bunun kendini iyi tanımakla, kendinin iyi tanığı olmak arasındaki gibi ilintisi var mı?
Her insan öncelikle kendini tanımalı. Dış dünyaya olan ilgimiz kadar iç dünyamızla da ilgilenmeliyiz. Genelde insanlar bundan kaçar, korkar. Bildiklerini bile kendi iç dünyalarında sessiz düşünmekten çekinirler. Zira zordur, acı verir, pişmanlık içerir. Ondan korkmamalıyız, kaçmamalıyız, barışık olmalıyız. Malum, en zorlu savaş kişinin kendi ile yaptığıdır. Düşmanın, yani kendinin her zafiyetini bilmektedir. Oysa seveceğin çok noktasını bulacağına eminim. Onunla dost olmak, sesi olmak önemli. Özgürlük bağlanmamayı gerektirir, geçmişe, anılara, kişilere, eşyalara, fikirlere kısaca her şeye katıksız bağlanmak esarettir. Gerçek özgürlük bunların asgariye indirilmesi ile mümkün olabilir. Ölüm bile ruhun bedene esaretinden kurtulması değil mi? Şiir bu yüzden kıymetli bence, iç dünyanın sesi. Bunu bulup, dinleyip, özümseyip, edebi bir şekilde mısralara döküp, ortaya çıkmasını sağlayanlar başarabilenler şair olabiliyorlar.
SEKİZ tıbbi-bilimsel bir polisiye. Sonu ve türü itibariyle yeni ciltlere açık. Devamı gelecek mi?
Haklısın Halil, tıbbi polisiye türünde bir mini roman. Bir tıp adamı olarak devamını getirebilecek kadar materyal bulabilirim. Tasarladığım aklımda bu tür bir çalışma var aslında. Ayrı mı? yoksa ‘SEKİZ’ ile ilişkili mi? olsun net karar vermedim. ‘SEKİZ’ çevremde özellikle kurgusal anlamda çok olumlu değerlendirildi. Tabii ki eksik, hatalı yerleri vardır, olacaktır da. Ama genel olarak geri beslemelerin çoğu kurgusunun çok iyi olduğu yönündeydi. Bunun üzerine eklemlemek nasıl olur? başarılı olur mu? İyi kurguyu tekrar kurgulamak doğru olur mu? düşüneceğim.
Bir başlangıç sorusunu ortalamaya çalışıyorum: Yazmak nedir sence ve kendini nasıl değerlendiriyorsun bu kültürel yolculuk içinde?
Yazmak hatta daha geniş olarak okumak ve yazmak yaşam demek. İnsan hayatı boyunca birçok faydalı iş yapabilir, yazarlık ta bunlardan en önemlilerinden. Yaşamanın bir amacı olmalı, insan üretmeli, doğruya, ileriye doğru yol almalı. Geride bir şeyler bırakmalı. Kendini şekillendirirken kazandığı edinimlerini, kat ettiği yolları insanlara göstermeli. Bunlar hep çok satacak, ünlü olacak, başarılı olacak, para edecek diye bir şey yok, bence önemi de yok. Bu yola girildi mi yaşamın bu uğraşı içinde ne kadar kısa olduğunu da anlıyorsun. Çok şey, farklı şey üretebilirsin, bırakabilirsin. Tabii ki yaşamın ve sağlığın elverdiği ölçüde. Eleştiri, beğenmeme veya çok sevme gibi değerlendirmeler olacak, olmalı, bu geri beslemeler çok önemli.
FENA’daki şiirlerinde ahlak ve felsefenin kendi onurlu savaşları gereğince altı çizilecek hatta yer yer kıssadan hisselere varan tespitler, durumlar var. Son yüzyılda modern şiirin kendi konforu ve konumu gereği, belki sadece biçimsel olarak dolaysızlıktan kaçışı görülüyor sürekli. Yaptığın bir dönüş veya dönüşe davet mi şairlere, şiir okurlarına?
Her şey zaman içinde değişir, gelişir. Bunun iyi-kötü, güzel-çirkin olması o zamanın değer algısı. Bu algı bile zamanla değişebilir. Yani mutlak olan değişmeyen tek şey zamandaki her şeyin değişimidir. Önce var olunur, sonra ise yok olunur. Zevkler, algılar, yaşam, insan, evren değişmek zorundadır, kaçınılmazdır. Yeni olan gelişirken o zaman ve ortama bağlı olarak bir şekil bulacaktır. Bu kimine göre iyi ve güzel, kimine göre kötü ve çirkin olabilir. Yeni olanın niteliksel değerlendirilmesi değişebilir, ama unutmamak gerekir ki eski de kıymetlidir.
Halihazırda hangi projeler taslaklar üzerinde çalışıyorsun?
Üzerinde çalıştığım, kafa yorduğum üç konu var. Birincisi FENA’nın şarap kırmızısı sonrası, basık ruh hali neticesi doğabilecek zifir karası bir FENA-2. İkincisi varlığı yokluğu, evreni irdeleyen roman tadında fizik kapsamlı bir fiziksel deneme. Son olarak da aklımızın katili korkularımız üzerine yazılmış bir tıbbi polisiye. Ne zaman olur, nasıl olur hiç bilmiyorum. Olunca zaten haberin olacak sevgiyle ve sağlıkla kal.
コメント