MARİO LEVİ
Sorsalar haritada zor göstereceği, hayatı beklendiği gibi aksaydı gitmeyi belki de hiçbir zaman düşünmeyeceği bu şehrin yoksullukları ve yoksunluklarıyla ayakta kalmaya çalışan devlet hastanesinin hastabakıcıları, en nihayet kendilerinden daha güçsüz birini bulmanın verdiği, beklemedikleri bir anda tesis etme imkanını elde ettikleri ancak esasında sadece bir sahteliğin üzerine oturan özgüvenleriyle, açlıktan ve her türlü yorgunluktan. Bitap düşüp baygınlık geçirdiği sokaktan ölüm kokan bu koridorlara ambulansla getirildikten sonra kimsesizlikten orta yerde kalan, biraz da bilincini yitirmiş, konuşmakta zorlanan haline aşağılamalarla bakarak, hatta hakaretler savurarak söylenirken, çocukluğunun Nişantaşı'nda bambaşka şartlar altında geçtiğini, Robert College'i bitirdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi'nde işletme okuduğunu, büyük bir heyecanla kurduğu amatör rock grubunda hem elektro-gitar çalıp hem de şarkı söylediğini, kısacası hazır reçetelerle yaşamaya, fikir yürütmeye alışmış birçok insana göre tasasız, avare gençlik yılları geçirdiğini, Beyrutlu, büyük bir tutkuyla sevdiği, attığı her adıma kadın şefkatiyle yön veren annesinden Fransızca ve Arapça öğrendiğini, babasının çok emek vererek büyüttüğü boya fabrikasında tüm ısrarlara hatta tehditkar telkinlere rağmen çalışmayı, boyaların vaat ettiği çok farklı rüyaya kapıldığı için kabullenemediğini, tüm çabalarına rağmen başaramadığını ve sırf bu dünyayı inşa eden ressamlık hayallerini gerçekleştirme adına koskoca bir serveti elinin tersiyle ittiğini, hayallerini değerli bulan annesinin gizlice verdiği kıymetli kolyeyi yılların kuyumcusu Vahak Usta'ya satışından eline geçen parayla gittiği Paris'te, parasının tükenmesiyle, birkaç yıl, elbette etleriyle ünlü bir Arjantin restoranında bulaşıkçılık yaparken, kendisi gibi Resim tahsili görmeye gelen, çılgın, filmlerdekine benzer bir aşk yaşadığına inandığı Jaklin adındaki kadının apar topar döndüğü memleketi İskenderun'da ısrarla gani Sürmesi sonucunda evli olduğunu gördüğünü ve yüz yüze kaldığı bu gerçeğin yaşadıklarından hepten kopmasına, tüm savaşma gücünü kaybetmesine yol açtığını, ressamlıkta da gereken yeteneği taşımadığını kabullendiğinden, artık hiçbir vere dönmeyeceği duygusuna kapılarak, bilmediği bir yere doğru, artık hiç durmamasıya yürümeye koyulduğunu, son gelebildiği yerde yıkılıp kaldığını, birkaç saat içinde öldükten sonra da, soğuk bir çekmecede bir süre bekletilmesinin ardından ve hiç kimse tarafından bu haldeyken bile aranmadığından, tıp fakültesindeki öğrencilerin çalışmalarına teslim edileceğini, bu çalışmaları yapanlarınsa kestikleri bedeninde yaşadıklarından tek bir ize bile rastlayamayacaklarını elbette bilemezlerdi.
(Bir Cümlelik Aşklar)
YENİ ÖYKÜLER, 2020
Commentaires