top of page
Yazarın fotoğrafıKafekültür Yayıncılık

Tahtacı Deresi Öyküleri

"Tahtacı Deresi", uzun zamandır hatta bir ömür boyu yazma etkinliğini hayatının en önemli uğraşlarından birisi olarak sürdüren emekli eğitimci Eyyüp Ceylan'ın yayımlanan ilk kitabı. Kitabının önsözünde yazma sorumluluğunu ve zorunluluğunu çok iyi ifade etmiş yazar: “Gelecek, bizden bir şekilde davacı olacak. Tarihe kara yüzlü birer mahkûm olarak geçeğiz. Gelecek nesil bunları ne bilgisayardan ne televizyondan ne de diğer teknoloji ürünlerinden öğrenebilir. Bu bilgiler öğrenilmez ancak yaşanır.

Bir aciz olarak ben de geçmişi yazarak geleceğe aktarmayı ödev olarak gördüm. Ödevimi yerine getirerek, vicdanımla baş başa kaldığım zaman rahat olmak istedim. Tarihe kara yüzlü bir mahkûm olarak gömülmek istemedim. Kültürümüzü aktarma görevinde benim de emeğim olsun istedim."



Kendinizden söz eder misiniz Eyyüp Bey?


Altı yaşından itibaren büyüklerimizin aile içi sorunlarından çok etkilendik. Babam iki evli idi. On iki kardeşlik. Dört kardeşim çocukluk çağında açlık, soğuk, ilgisizlik, bitten ve pireden öldü. Ben yedi yaşına gelince babam bizi alıp bilmediğimiz uzak bir köye bıraktı. Beş kardeş iki buçuk yıl evsiz, odunsuz ocaksız, giyeceksiz, yiyeceksiz olarak o köyde yaşadık.

Köylüler bize sokak kedisi gibi bakıyorlardı Halimize acıyanlar yiyecek veriyorlardı. Köyümüzde kalan üç kardeşimiz ve annelerimizi hiç göremedik. Hatta onları unuttuk.

Bu durum beni düşünmeye sevk etti. Çok hayal kuruyordum. Her olayı, insan davranışlarını anlamaya çalıştım. Okumayı öğrendikten sonra günlük tutmaya başladım. Sürgünde kaldığımız köy de bir Tahtacı köyüydü. Köyde bir müzik aleti çalıp söyleyen olsa onun yanına sokulur sessizce dinlerdim. Söylenen türküleri ezberlerdim. Yaşlı ninelerin yaktıkları manileri ezberlerdim. Bazılarını not ederdim.

Yazma ve müzik merakı burada başladı.


İlk yazma isteği, ihtiyacı ya da zorunluluğu sizde nasıl doğdu ve gelişti? Tahtacı Deresi'ne gelecek olursak Önsöz'ü yıllar öncesine ait. Neden bunca zaman sonra çıkıyor kitabınız?


TAHTACI DERESİ kitabını 2007'de yazdım. Önce kitaplaşmasına cesaret edemedim. Yazdığım beğenilmez, gülünç olurum diye çekindim. Onu bir kenara koydum.

1974'ten bugüne kadar 400 şiir yazdım. 2014 yılından beri şiirlerimin bazılarını internette paylaştım. Şiirler çok beğenildi. Önce bunları bastırmayı düşündüm. Her seferinde bir aksilik oldu. Ayrıca mali yönden iki yakam bir araya gelmedi. Yoksul çocukların okumaları için onlara yardım ettim. Yoksul akrabalarıma dolaylı olarak maddi yardımda bulundum.

2011 yılından beri mani yazıyorum. Paylaştığım maniler de çok beğeni aldı. Bu sefer de manileri kitaplaştırmak istedim. Görüştüğüm matbaalar bana cesaret ve güven vermedi. Sonunda kitap basımından vazgeçtim. Telefon, tablet, TV. varken kitaplarımın okunmayacağını düşündüm.

Sinan Kahyaoğlu Hocamla tanıştıktan sonra iyimser duygularım arttı. Kitaplarımı sizin basabileceğinizi söyledi sizinle tanışmama vesile oldu. Hocama çok teşekkür ediyorum.

Şu anda basıma hazır altı kitabım var.

1-Tahtacı Deresi 2-Maniler 3-Şiirler 4-Ögretmenlik yaparken yazıp yönettiğim, tamamı öğrencilerimden oluşan oyuncularla sahnelendirdigim güldürü oyun senaryoları

5-Ezoterizm, batınilik, tasavvuf ve Alevilikle ilgili bir kitap yazmaktayım.

Adı: TARİHİN DERİNLİKLERİNDEN GELEN IŞIK.

6-Bir kişisel gelişim kitabı yazmaya başladım. Sanırım kitaplar basıldıkça bir hevesle onu da tamamlayacağım.

TAHTACI TOMRUK SOYAR

ÇOK ÇALIŞIR, AZ DOYAR

SİGORTASI DA YOKTUR

UMARIM, DEVLET DUYAR


İlk kitabınız bildiğimiz kadarıyla. İlk kez kitap yayımlamak nasıl bir duygu?


İlk kez kitap yayınlamak hoş bir duygu. Dünyaya yeni gelmiş bir çocuğun babasının duygusu gibi. Daha önce basılmamış kitapları yazıcıdan çıktı olarak alıp sayfaları ciltleyerek kitap haline getiriyordum. Üç cilt şiir kitabı, dört cilt mani kitabı yaptım. Bunları zaman zaman okuyarak yanlışları düzelttiğim oldu. Onları ciltleyip bitirdiğim zaman da aynı duyguyu yaşıyordum. Bu kitapları toplumla paylaşmadığım için eksiklik hissediyordum.


Yazarlık yaşamınızda tercihiniz edebiyattan yana olduğu gözlemleniyor, öte yandan sosyal ve siyasi konulara da çok duyarlısınız. Kültür ve sanat yoluyla toplumun ve insanların kurtuluşlarını nasıl mümkün görüyorsunuz?


Çocukluk, gençlik ve mesleki yaşamımda hep haksızlıklara uğradım. Önce asosyal ve içekapanık bir yapım vardı. Bunun için hakkımı savunma ve derdimi anlatmada aciz kaldım.

Başkalarının yanında kendimi küçük ve aciz görüyordum. Bu bana pahalıya mal oldu.

Altı yıl Ağrı ve Bitlis'in çok ücra köylerinde çalıştım. Burada hep huzursuz yaşadım. Aslında sorun bendeydi. Kütahya ve Denizli'nin ücra köylerinde çalıştım. İl ve ilçe merkezlerinde çalışma hakkımı hep yediler. Bir ara ruh sağlığım bozuldu. Bir hafta psikiyatri servisinde beni yatırdılar.

Doktorum sağlık kurulu raporu ile beni rahatlattı. O rapor sayesinde istediğim atama yapıldı.

İşte sosyal ve siyasal duyarlılığım o zaman başladı. Öğretmenler sendikası kurucu üyesi oldum. Emekli oluncaya kadar sendikada görev yaptım.

Emekli olduktan sonra Alevi derneklerinde siyasi partilerde ADD vs derneklerde çalıştım. Bilinçaltında egemen güçlere karşı bir kin oluştu. Çok ağır şiirler ve maniler yazdım. Çok sonraları onları yumuşattım. Şiirlerimi her toplantı, panel ve kongrelerde okuyarak ajitasyon yaptım.

Şimdi köşeme çekildim.Yazılarımla her olayı kaydettim.

Sonuç olarak çabalarımın boş olduğunu gördüm. Karşımda bu kadar büyük medya varken sanatın etkisi olmuyor. İnsanlar; kendini savunanı değil de, kendini ezenden yana oluyor. Kültürel yozlaşmanın önüne geçmek çok zor.

Kendimi, yeldeğirmenlerine saldıran Don Kişot gibi görmeye başladım.


Tahtacı Deresi'nde güzel öykülerinizin dışındaki gerçek hayattaki Tahtacılar ve bir Tahtacı Türkmen olarak Eyyüp Ceylan'ın bizlere söyleyeceği şeyler var mı başka?


Çocukluğumda Tahtacı terimini bir meslek zannederdim. İlkokulda arkadaşlarım tahtacılığı küçümsüyorlardı. İlk önce biz yoksul olduğumuz için böyle yaptıklarını zannettim.

Ortaokula başlayınca ırksal ayrımcılığa maruz kaldım. Okulda tek Tahtacı bendim. Büyüklerimize biz Türk değil miyiz diye sorardım. Onlar da bana "asıl Türk biziz" derlerdi. Ortaokulda okul birincisi olmamdan dolayı saygınlık kazandım. Öğretmen Okulu'nda yatılı okudum. Her yapılan sohbetlerde aleviler aşağılanırdı.Ben de Aleviliğin ne olduğunu araştırmaya başladım.

İnsanlar gerçekleri araştırmadan bizleri yargılıyorlardı. O tarihten bu zamana kadar bu konuları araştırdım.

Sonuç olarak; insanlarda araştırma ruhu yok. Bilmedikleri toplulukları acımasızca aşağılıyorlar. Bu nedenle bilgi sahibi olup insanları aydınlatmayı amaçladım.

Emperyalist ülkeler, el altından ırkçılığı ve mezhepçiliği körüklüyorlar. Bizim cahiller de buna alet oluyorlar. Günümüzde Tahtacılar, Yörükler ve diğer Türkmen guruplar geçmişlerinden hızla kopuyorlar. Oysa o kadar güzel gelenek ve görenekleri var ki....

Ben bu Orta Asya kökenli Türk kültürünün yaşaması için çalışıyorum. Muktedirler bize İslâm öncesi Arap kültürü aşılamaya çalışıyorlar. Ben buna karşı durmaya çalışıyorum.




40 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page